Yeni sezonda Türkiye'de Moda
Moda la Turca'da!

Blogspot iki saniye içinde yönlendirilecektir. Moda la Turca'ya geçemiyorsanız burayı tıklayın:
http://modalaturca.wordpress.com
ve favorilerinizi güncellemeyi unutmayın!.

Türkiye'de Moda:

Kimlik, Kültür ve Sınıfsal Temsiller

  • Neden bu blog?

    İsmiyle oldukça kapsamlı bir içerik vaadeden bu blog, aslında daha çok Türkiye'deki modaya (özellikle "haute couture", türkçesi "yüksek terzilik" olan ve Simmel'e göre önce elitlere ve bir süre sonra toplumun bütününe hitap eden olguya) dair bugüne dek yapılmış kaynakların bir derlemesini yapmak üzere düşünüldü. Sosyoloji okumaya ilk başladığım yıllardan beri, modayla pek alakam olmasa da ("fashionably sensitive but too cool to care" sloganını benimsemişimdir hep") gerçekleştirmek istediğim bir projenin altyapısı olma amacı taşıyor; Fransa'da bile henüz kolay kabul edilmeyen "moda sosyolojisi" kavramını bir nebze olsun Türkiye'ye aşılamayı hedefliyor. Ve bu arada, belki Türkiye'deki modayla ilgilenen kişiler için de kaynaklara kolay ulaşmak için bir araç olur. Günün birinde iyi bir analiz yapmam dileğiyle... Olur da ulaşmak isterseniz: damla.bayraktar@gmail.com

"Artık First Date'e çıkmaya hazırım"

Posted by little drop of poison On

Geçtiğimiz hafta Ceylan'la Akmerkez'deki FashiOnAir pop-up mağazasının açılışı öncesi Etiler'de buluştuğumuzda heyecanlı ama bir yandan da oldukça duruma hakimdi. Ee kendi koleksiyonunu görücüye çıkarmak herkese nasip olmaz. Ceylan üçüncü (aslında kendisi 0-1-2 diye saydığı için ikinci diyor ama toplamda üç ediyor) koleksiyonu olan First Date'i, FashiOnAir'de 22 Nisan-5 Mayıs 2010 tarihleri arasında moda takipçilerinin beğenisine sunacak. Artık bu "ilk buluşması"yla moda dünyasıyla flörtleşmeye hazır olduğunu söyleyen Ceylan'la yaptığımız röportajdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz (bu arada koleksiyonun çekimlerini de kendisinin yaptığını özellikle belirtelim)

DB. Modaya atılmaya nasıl karar verdin?
CZ. Ben aslında Sabancı Üniversitesi'nde görsel iletişim tasarımı okudum, çok da severek okudum. Ama bir yandan da modaya ilgiliydim. Fotoğraf çekimi yapılırken arkadaşlarımı giydirip fashion photography yapıyordum; flash websitesini modayla ilgili yapıyordum. Okul bitti, artık bir reklam ajansına girip çalışmam gerekiyordu, ama kendi projelerimi yapamayacak duruma geldiğimde -tüp reklamı çekmek istemedim- bu işe giriştim. İlk başta moda fotoğrafçısı olmayı düşündüm, bunun da eğitimini yapmaya karar verdim; İstanbul Moda Akademisi'ni buldum. Londra'daki okullarla ortak okul filan, orada 1 senelik hızlandırılmış programa katıldım. 10 genç kızı İtalyan Ticaret Merkezi'nin Türkiyeyle ortaklaşa bir projesi için İtalya'ya gönderdiler; bunu zamanında Marc Jacobs'da yapmış diye öğrendik. Her gün kumaşçılara gittik seçtik, 10 tasarımcı olarak küçük bir koleksiyon hazırladık. Benimki de, ilk koleksiyonum olacaktı, bir sene bunalımdan sonra kendi içimden ilham alarak temamı kozadan çıkma ve kabuklarını kırma teması yaptım; bu temayla kokteyl elbiseleri tasarladım. Bundan sonra Building "Build your own fashion" konseptiyle Türk tasarımcıları tanıtmaya karar vermiş; oradaki moda sorumlusu arkadaşım Tuğba bana öneride bulundu; Koza Koleksiyonumu ve ikinci koleksiyonum olan Woodoo'yu sundum. Woodoo bebeklerini andıran vatkalar ve apoletler kullandım, böylece başıma gelebilecek nazara karşı korunmuş oldum. Bu da 19 Aralık-19 Mart'ta çıktı. 19 Mart-19 Temmuz arası ikinci koleksiyonumda kendime güvenim geldi, artık First Date'e çıkmaya, kendimi göstermeye hazırım dedim ve bu ismi verdim. Bir kızın First Date'te giymek isteyeceği, biraz 50ler, 60lardan esinlendiğim elbiseler ve etekler var. Feminen olsun istedim.

DB. Seni kimler takip ediyor?
CZ. Gençler. Maksimum 30 yaşa kadar, genç kızlar. Kendine güvenen, zarif, asıl ama muzur bir yanı olan, girdiği ortamda fark edilmek isteyen kişiler.
DB. Sen ayın zamanda Zelfist blogunun da yazarlarındansın. Biraz bunu anlatabilir misin?
CZ. Zelfist Zehra Elif Taş'ın moda blogu olarak başlattığı projesi. Elif benim İMA'da öğretmenimdi, moda pazarlamasıyla ilgili. Pazarlama alanında çalışmış daha önce, sonra moda pazarlamasıyla ilgili dersler vermeye başlıyor. Beni çağırdı, iki kişi devam etmeye başladık. Şu an 8 kişiyiz, birini daha alıyoruz. Herkesin alanı belli; ben daha çok trend ve şehirde neler oluyoru yazıyorum, davetiyeler geldikçe onlardan bahsediyorum. Şimdi yeni bir proje başlatıyoruz, "Bugün ne giysem" köşesi, hava durumuna göre İzmir, İstanbul, Ankara ne giyseyi koyacağız. Her sezon A4 download edilebilen cheat sheet veriyoruz; sezon modasını anlatıyoruz. Herşeyi yazmaya çalışıyoruz.
DB. İstanbul Fashion Week'e davet ettiler mi?
CZ. Evet. Geçen sene de Fashionable İstanbul'a davet ettiler. Dünyada bizden önce gidiyorlar; Türkiye'de Fashionable sayesinde tanındı. 5-6 blogger'dık orada. Çok önem verdiler. Bizi en önlerde oturttular, bütün modacılarla röportaj yapabildik. Daha önce İstanbul Fashion Week'te çok önem vermemişlerdi, Fashionable Istanbul sonrası Fashion Week'te koca bir bölüm yurtdışından gelen basına ayrılmıştı ve çoğu da blogger da. 25-30 kişi filandık. Hep beraber yemek yedik. Eskiden dergi editörleri en önde otururdu defilelerde, artık bloggerlar diyor; inşallah Türkiye'de de en öne geliriz. Dünyada Brian Boy, Jak&Jil hep en öndeler. Zelfist'te modayla ilgili merak edilen birşey olduğunda ilk akla gelen yer olmak istiyoruz.

DB. Senin gördüğün kadarıyla Türkiye'de modayla kimler ilgileniyor?
CZ. Zamanı olan herkes ilgileniyor. Çok büyük bir blogger kitlesi oluştu; onlar takip ettikçe başkalarını da takip ettiriyor. Cemiyet dünyası takip ediyor. Defilede modacıdan daha çok kim geldiği takip ediliyor maalesef. Son Fashion Week'te Genç tasarımcılar defilesi vardı Zeynep Tosun'un filan, yabancı basın oradaydı ama Türk basını Arzu Kaprol'e veya Hakan Yıldırım'a gösterdiği ilgiyi göstermiyor. Bu yüzden gazetede pek kimse okuyamıyor, tanımıyor genç tasarımcıları. Biz de Zelfist'te bundan bahsettik.
DB. Genç tasarımcılar ve köklü tasarımcılar diye bir ayrım var, bunu nasıl görüyorsun?
CZ. Genç dediğimiz de, hepimiz 30 yaşımıza geldik artık. Köklü tasarımcılar yanında ben kendimi hep genç hissedeceğim tabi ki, her koleksiyonda daha gelişiyor insan. Köklü modacılar Modacılar Derneği'nin üyeleri, genç tasarımcıların da çoğu üye. O kadar güzel yaklaşıyorlar ki, devamlı geliştirmeye çalışıyorlar. GAP projesi vardı ARGANDE diye; Güneydoğu Anadolu'daki gelişmekte olan yerlerdeki kadınların çalışma gücünü arttırıyor, işgücünden faydalanıyor. Bütün modacılar bir araya geldi; yöre kumaşları kullanılıyor, oradaki kadın çalışıyor. ARGANDE markası yaratıldı, Arzu Kaprol de yapıyor Zeynep Tosun da katılıyor. ARGANDE'ye Mudo'lar ücretsiz olarak destek veriyor, orada bedava yer veriyor. Ahu Yağtu projenin mankenliğini yapıyor. Yani bu projede iki dönem de bir arada yer alıyor, iletişim olarak yeniler ve eskiler diye bir ayrım yok.
DB. Türkiye içinde tanınırlık ve uluslararası tanınırlık meselesi hakkında ne düşünüyorsun? Türkiye'de tanınanlar yurtdışında tanınmıyabiliyor, yurtdışında tanınanları Türkler bilmiyor olabiliyor...
CZ. O markalarını nerede yarattıklarıyla ilgili biraz. Hangisi daha iyi bir yöntem bilmiyorum. Cemil İpekçi yaptığı işlerle daha çok PR yapsa yurtdışında daha çok tanınabilirdi. Neden Cengiz Abazoğlu Milano'da defile yapabiliyor, o imkanı arayıp yapabilmekle alakalı bence. Kendi seçimiyle alakalı olabilir. Hüseyin Çağlayan Londra'da okumuştu, imkanlarını orada buldu, orada yarattı. Serra Türker'in markası Türkiye'ye gelmeden New York'ta kurdu. Ben Türkiye'de okuduğum için bütün imkanlarım burada oldu.
DB. İleride yurtdışına açılmak ister miydin?
CZ. Keşke, çok güzel olurdu.
DB. Çok genel bir soru olacak ama Türk modacıların kullanmayı sevdiği tarzlar neler? Hangi akımlar ön plana çıkıyor?
CZ. Seri üretimli koleksiyonlar ne kadar satacağına bakıyor. Türk kadının tercihini göz önünde bulunduruyorlar. Fashionable Istanbul'da gördük ki herkes siyahı tercih ediyor; halbuki bütün dünyada uçuk maviler uçuk pembeler kullanılıyordu. Türkiye'de en çok satan firmalar Aksaray'da allı pullu giysiler satan dükkanlar. Modacılar o yüzden yan işler yapıyor. Firmalarla anlaşıp onların personel kıyafetlerini yapıp kendilerine kaynak sağlıyorlar.
DB. Türkiye'de defileler nasıl yapılıyor?
CZ. Defile çok para. Kötü organizasyon yaparsan çok kötü etkileyebiliyor, iyi bir organizasyon yaparsan çok iyi geri dönüşü de olabiliyor. Defile sosyal bir event; cemiyet olayı haline getirmen lazım, resmen bir show. İstanbul Fashion Week gibi toplu defileler yapılan etkinliklerde yer almak çok iyi o yüzden; kurulu bir düzene katılmış oluyorsun.
DB. İstanbul'un moda dünyasındaki konumu ne?
CZ. Milano, Londra, Paris gibi moda kapitallerinden olmadık, geriden geliyor olarak görülüyoruz. Biz nasıl Brezilya'daki moda haftasını tanımıyorsak onlar da bizi pek tanımıyor. Bütün ülkelerde moda haftaları oluyor, hepsi takip edilmiyor. Bizim Türk tasarımcılar yavaş yavaş yurtdışı defilelerinde yer almaya başladı. Hakan Yıldırım Londra'da çok tanınıyor. Celebrity'leri giydirmek çok önemli.
DB. Son dönemde çok sayıda yeni tasarımcın ortaya çıkmasının nedeni ne sence?
CZ. Artık daha kolay ortaya çıkabilmek. Olanak sağlayan modalar, mağazalar arttı. Styling'ciler genç tasarımcılardan kıyafet almaya başladı.

Categories:

Arayalım