Bugün hayatımda ikinci kez annemden dikiş dikmeyi öğrenmek üzere Burda dergisini elime aldım, patron çıkardım, henüz dikiş makinesine elimi değdirmemiş olsam da teğel ve bol teğel almayı öğrendim. Sonuç mu? Gün sonunda üzerimde efil efil bir bluz bitivermişti. Dikiş dikerken aklıma daha önce hiç farkına varmadığım, farkına vardığımda da nasıl bu kadar bariz olanı şimdiye kadar hiç düşünmedim dediğim birşey farkettim: Geçmişte kadınlar çoğunlukla giysilerini dikiyorlar veya birilerine diktiriyorlardı.; giysileri kendi vücut ölçülerine göre hazırlıyorlardı ve giysileri her halikarda -ilk giymeye başladıklarında- üzerlerine oturuyordu. Yani günümüzde olduğu gibi 36 olduğuna inandıkları basen ölçülerine X mağazasının 36 ölçülü giysisi sığmadığında bunu önceki haftasonu fazla yediği salataya bağlamıyorlardı. Şimdiye kadar sadece sağlıklı, uzun ömürlü olmakla bağdaştırıldığını gördüğüm fit/ince olma kompleksinin ardında aslında bir "kötü melek" yatıyordu: Hazır giyim endüstrisi.
Hazır giyim endüstrisini bir üretim/ekonomi biçimi, küresel pazardaki rolü filan açısından kötüleyecek değilim. Hazır giyimi seviyoruz, hepimiz kullanıyoruz, bir bulüzü yaptırmak için kumaşçı aramakla düğme beğenmekle uğraşacak zamanımız yok, onu gidip beş dakikada mağazaya girip çıkıp alıyoruz. Ama hazır giyimin pek çoğumuz üzerinde yaptığı baskı belli: hepimiz "iyi" ve "ideal" beden ölçülerine sahip olmak; geniş göğüslü, orta boy popolu, dar belli olmak istiyoruz. Mad Man'deki balık etli Joan gibi kadınları "tam zamane kadını" oldukları için beğeniyor ama asla onun gibi görünmek istemiyoruz. Victoria Beckham'ın nasıl bu kadar ince bir kadın olduğunu düşünüyor, sonra onun gibi olmak için değil ama en azından ondan sadece bir beden yukarıda olabilmek için spor salonlarına koşturuyoruz. 36'lar 38'ler 40'lar üzerimize tam otursun, onlar tam oturduktan sonra bir azları da sıksa da oturabilsin istiyoruz.
University of Minnesota'nın Tasarım Bölümü'nden Karen L. LaBat'ın (1990) bir araştırmasına göre standart ölçülü kıyafetler kadınların kendilerini ve vücutlarını değerlendirmelerine yansıyormuş. Bir "Vücut Kateksisi" (body cathexis) olarak adlandırılan bu duruma göre içinde bulundukları sosyo-kültürel çevreyi dikkate alarak ihtiyaçlarını belli nesnelerle ilişkilendirmeyi öğrenir ve bu nesne veya görüşe duygusal önem verirmiş. Yani toplum tarafından ortaya koyulan nesneler kişilerin kendi vücutlarına ve kendilerine dair tatmin duyguları üzerinde doğrudan bir etki yaratırmış.
Amerika'da ilk standart ölçüler 1940-1950'lerde kullanılmaya başlanmış. Avrupa'daysa yakın zaman kadar pek çok ülke farklı standartlar kullanıyordu. 2007 yılında uygulamaya geçirilen EN12402 standardı ile Avrupa Birliği üyelerinin ortak bir ölçü kullanılması sağlanmaya çalıştı ve eski ölçülerin yerini yenileri alması beklendi. Ama geniş basenli Akdeniz kadınlarıyla küçük popolu İskandinav kadınlarını aynı ölçülere sokmak çok da kolay olmayacaktı; İspanyol Sağlık ve Tüketim İşleri Bakanlığı İspanyol giysi ölçülerini bu standartla harmonize etmek için kadın vücut tiplerine dair bir inceleme yapılmasını istedi.
Türkiye'deyse kadın standart beden ölçüleri henüz belirlenmemiş. 2006 yılında bir Şanlıurfa Milletvekilinin Türk Standartları Enstitüsüne ilişkin sonu önergesi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından şöyle cevaplanmış: "Türk kadın ve erkeğinin standardı ile ilgili olarak herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Ancak beden ölçüleri ile ilgili Türk Standardları mevcuttur. Bir çoğu Avrupa standardları veya uluslararası standardlar kaynaklanarak hazırlanmış olan bu standardlar[...]" KADIN Göğüs 96 cm Bel 68 cm Kalça 104 cm Boy 1.64 cm, ERKEK Göğüs 96 cm Bel 82 cm Bacak 80 cm Boy 1.76 cm gibidir. Yani kendi içinde bile pek uyum sağlayamayan standartların kabul edilmesi, bizim koşu bandında daha çok zaman geçirmemize neden oluyor olabilir (bir kez daha düzelteyim, burada sözüm sağlıklı ve zinde olmak için koşanlara değil, sağlıklı ölçülerdeyken "daha normal" görünmek isteyenlere- ki bu gruba ben de dahil olabiliyorum zaman zaman). Türkiye'nin tekstil ihracatındaki rolünü de düşünürsek, yabancı markaların standartlarının Türk tekstil pazarında doğrudan etkili olabileceği varsayılabilir.
Yazıyı bitirirken, haydi artık hazır giyimi bırakalım bütün giysilerimizi terziye diktirelim! gibi bir çıkışta bulunacak değilim. Zaten buna kimsenin ne zamanı ne parası yeter. Türk Standartları Enstitüsü'nün bu konuda bir çalışma yapması ne kadar etkili olur ondan da emin değilim. Zira Avrupa standartlarına uyulmaya çalışılan bir dönemde olmamız ve "yumuşak hukuk"un Avrupa üyesi ülkelerdense aday ülkeler açısından daha bağlayıcı olması dolayısıyla EN12402 bir olmazsa olmaz olarak algılanabilir. Belki vücudumuzla barışık olmak şimdilik yeterli bir çözüm olabilir; benim içinse dikiş dikmeyi öğrenebilmek bu yönde atılan önemli bir adım gibi görünüyor.
Sayfalar
34-36-38-40-42-yeter-imdat
Posted by
little drop of poison
On
Categories:
şöyleymiş böyleymiş