Yeni sezonda Türkiye'de Moda
Moda la Turca'da!

Blogspot iki saniye içinde yönlendirilecektir. Moda la Turca'ya geçemiyorsanız burayı tıklayın:
http://modalaturca.wordpress.com
ve favorilerinizi güncellemeyi unutmayın!.

Türkiye'de Moda:

Kimlik, Kültür ve Sınıfsal Temsiller

  • Neden bu blog?

    İsmiyle oldukça kapsamlı bir içerik vaadeden bu blog, aslında daha çok Türkiye'deki modaya (özellikle "haute couture", türkçesi "yüksek terzilik" olan ve Simmel'e göre önce elitlere ve bir süre sonra toplumun bütününe hitap eden olguya) dair bugüne dek yapılmış kaynakların bir derlemesini yapmak üzere düşünüldü. Sosyoloji okumaya ilk başladığım yıllardan beri, modayla pek alakam olmasa da ("fashionably sensitive but too cool to care" sloganını benimsemişimdir hep") gerçekleştirmek istediğim bir projenin altyapısı olma amacı taşıyor; Fransa'da bile henüz kolay kabul edilmeyen "moda sosyolojisi" kavramını bir nebze olsun Türkiye'ye aşılamayı hedefliyor. Ve bu arada, belki Türkiye'deki modayla ilgilenen kişiler için de kaynaklara kolay ulaşmak için bir araç olur. Günün birinde iyi bir analiz yapmam dileğiyle... Olur da ulaşmak isterseniz: damla.bayraktar@gmail.com

34-36-38-40-42-yeter-imdat

Posted by little drop of poison On

Bugün hayatımda ikinci kez annemden dikiş dikmeyi öğrenmek üzere Burda dergisini elime aldım, patron çıkardım, henüz dikiş makinesine elimi değdirmemiş olsam da teğel ve bol teğel almayı öğrendim. Sonuç mu? Gün sonunda üzerimde efil efil bir bluz bitivermişti. Dikiş dikerken aklıma daha önce hiç farkına varmadığım, farkına vardığımda da nasıl bu kadar bariz olanı şimdiye kadar hiç düşünmedim dediğim birşey farkettim: Geçmişte kadınlar çoğunlukla giysilerini dikiyorlar veya birilerine diktiriyorlardı.; giysileri kendi vücut ölçülerine göre hazırlıyorlardı ve giysileri her halikarda -ilk giymeye başladıklarında- üzerlerine oturuyordu. Yani günümüzde olduğu gibi 36 olduğuna inandıkları basen ölçülerine X mağazasının 36 ölçülü giysisi sığmadığında bunu önceki haftasonu fazla yediği salataya bağlamıyorlardı. Şimdiye kadar sadece sağlıklı, uzun ömürlü olmakla bağdaştırıldığını gördüğüm fit/ince olma kompleksinin ardında aslında bir "kötü melek" yatıyordu: Hazır giyim endüstrisi.
Hazır giyim endüstrisini bir üretim/ekonomi biçimi, küresel pazardaki rolü filan açısından kötüleyecek değilim. Hazır giyimi seviyoruz, hepimiz kullanıyoruz, bir bulüzü yaptırmak için kumaşçı aramakla düğme beğenmekle uğraşacak zamanımız yok, onu gidip beş dakikada mağazaya girip çıkıp alıyoruz. Ama hazır giyimin pek çoğumuz üzerinde yaptığı baskı belli: hepimiz "iyi" ve "ideal" beden ölçülerine sahip olmak; geniş göğüslü, orta boy popolu, dar belli olmak istiyoruz. Mad Man'deki balık etli Joan gibi kadınları "tam zamane kadını" oldukları için beğeniyor ama asla onun gibi görünmek istemiyoruz. Victoria Beckham'ın nasıl bu kadar ince bir kadın olduğunu düşünüyor, sonra onun gibi olmak için değil ama en azından ondan sadece bir beden yukarıda olabilmek için spor salonlarına koşturuyoruz. 36'lar 38'ler 40'lar üzerimize tam otursun, onlar tam oturduktan sonra bir azları da sıksa da oturabilsin istiyoruz.
University of Minnesota'nın Tasarım Bölümü'nden Karen L. LaBat'ın (1990) bir araştırmasına göre standart ölçülü kıyafetler kadınların kendilerini ve vücutlarını değerlendirmelerine yansıyormuş. Bir "Vücut Kateksisi" (body cathexis) olarak adlandırılan bu duruma göre içinde bulundukları sosyo-kültürel çevreyi dikkate alarak ihtiyaçlarını belli nesnelerle ilişkilendirmeyi öğrenir ve bu nesne veya görüşe duygusal önem verirmiş. Yani toplum tarafından ortaya koyulan nesneler kişilerin kendi vücutlarına ve kendilerine dair tatmin duyguları üzerinde doğrudan bir etki yaratırmış.
Amerika'da ilk standart ölçüler 1940-1950'lerde kullanılmaya başlanmış. Avrupa'daysa yakın zaman kadar pek çok ülke farklı standartlar kullanıyordu. 2007 yılında uygulamaya geçirilen EN12402 standardı ile Avrupa Birliği üyelerinin ortak bir ölçü kullanılması sağlanmaya çalıştı ve eski ölçülerin yerini yenileri alması beklendi. Ama geniş basenli Akdeniz kadınlarıyla küçük popolu İskandinav kadınlarını aynı ölçülere sokmak çok da kolay olmayacaktı; İspanyol Sağlık ve Tüketim İşleri Bakanlığı İspanyol giysi ölçülerini bu standartla harmonize etmek için kadın vücut tiplerine dair bir inceleme yapılmasını istedi.
Türkiye'deyse kadın standart beden ölçüleri henüz belirlenmemiş. 2006 yılında bir Şanlıurfa Milletvekilinin Türk Standartları Enstitüsüne ilişkin sonu önergesi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından şöyle cevaplanmış: "Türk kadın ve erkeğinin standardı ile ilgili olarak herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Ancak beden ölçüleri ile ilgili Türk Standardları mevcuttur. Bir çoğu Avrupa standardları veya uluslararası standardlar kaynaklanarak hazırlanmış olan bu standardlar[...]" KADIN Göğüs 96 cm Bel 68 cm Kalça 104 cm Boy 1.64 cm, ERKEK Göğüs 96 cm Bel 82 cm Bacak 80 cm Boy 1.76 cm gibidir. Yani kendi içinde bile pek uyum sağlayamayan standartların kabul edilmesi, bizim koşu bandında daha çok zaman geçirmemize neden oluyor olabilir (bir kez daha düzelteyim, burada sözüm sağlıklı ve zinde olmak için koşanlara değil, sağlıklı ölçülerdeyken "daha normal" görünmek isteyenlere- ki bu gruba ben de dahil olabiliyorum zaman zaman). Türkiye'nin tekstil ihracatındaki rolünü de düşünürsek, yabancı markaların standartlarının Türk tekstil pazarında doğrudan etkili olabileceği varsayılabilir.
Yazıyı bitirirken, haydi artık hazır giyimi bırakalım bütün giysilerimizi terziye diktirelim! gibi bir çıkışta bulunacak değilim. Zaten buna kimsenin ne zamanı ne parası yeter. Türk Standartları Enstitüsü'nün bu konuda bir çalışma yapması ne kadar etkili olur ondan da emin değilim. Zira Avrupa standartlarına uyulmaya çalışılan bir dönemde olmamız ve "yumuşak hukuk"un Avrupa üyesi ülkelerdense aday ülkeler açısından daha bağlayıcı olması dolayısıyla EN12402 bir olmazsa olmaz olarak algılanabilir. Belki vücudumuzla barışık olmak şimdilik yeterli bir çözüm olabilir; benim içinse dikiş dikmeyi öğrenebilmek bu yönde atılan önemli bir adım gibi görünüyor.

Son birkaç yıldır yurtdışından ihraç edilen en önemli iletişim araçlarından (hatta belki de en önemlisi) biri olan bloglar, Türkiye'de de yavaş yavaş moda pazarlamasını şekillendirmeye başlamış gibi görünüyor. Bugüne kadar topladığım bilgiler üzerinden henüz ülkedeki modaya dair çok net çıkarımlar yapamama rağmen gerek İstanbul moda fuarlarında gerekse medyada moda bloglarına artan ilgi hep ön plana çıkıyordu.
Daha 2006 yılında, yani Türkiye'de blogların 2008-2009'da patlama gösterdiğini düşünürsek bu dönemden 2-3 yıl önce yapılan bir doktora konferansında Atle Hauge "Moda endüstrisinin kapı bekçileri ve bilgi yayılımı" başlığını taşıyan sunumunda moda yaratıcılarının belli kanallar ve "bilgi boru hatları" doğrultusuyla aktarıldığını açıkladı. Hauge'a göre bloglar gün geçtikçe dijital medyayla bilgilendirilen gündelik hayatın bir parçası olmaktaydı ve çabuk yanıt verebilmeleri sayesinde (La Ferla 2005) moda haberleri için uygun görülüyorlardı. Makaleye göre artık o kadar çok moda blogu önem kazanmıştır ki, Jane moda dergisi editörü Brandon Holley "onları göz ardı etmenin erişimsiz görünme riski taşıdığını" söylemişti (La Ferla 2005'ten alıntıyla).
Blogger-moda sektörü ilişkisinin Türkiye'de güçlenmesini son dönemde en güzel ortaya koyan olay şüphesiz Vakko'nun bir markası olan V2K Designers'ın Türk bloggerlarını Nişantaşı'ndaki mağazaya davet etmesi oldu. 17 Nisan 2010 tarihli davetiyelerde Türkiye'nin en cool "blogger"ları ve okuyucularının buluşacağı duyuruldu ve V2K o gün "Bloggers Day" ilan edildi. Buluşmada bloggerlar milkshake içip birbirleriyle ve modacılarla tanışma fırsatı buldu.
Kimlerin ne şekilde çağırıldığını bilmemekle birlikte yaklaşık olarak kimlerin katıldığı blog sitelerinden takip edilebiliyor; zira her katılımcı kısa kısa etkinlik üzerine bilgi verdikten sonra başka bloglara ve V2K'nın blog sitesine yönlendirme yapıyor. Saymak gerekirse katılanlar arasında artık bir kısmı blogdan öteye geçerek kendi siteleriyle tanınan Nil Ertürk, Moda Sanattır, It’s Showtime, Ozan Alçın, Cindrella Under TheUmbrella, Style-Boom, Moda-Tutkusu, Bilun Şen, Koray Caner, Bayan Mor, I-LoveArt, Stilize ve Icon Jane gibi blog yazarları bulunuyor.
Bloggerlarla ilgili inceleme yazımı daha sonra daha fazla bilgi edindikten sonra aktaracağım. Bu yazıyı bitirirken girişte bahsettiğim, bloggerların sosyal ağlarda ve daha önemlisi dijital ve dijital olmayan medyada görünürlüğünün ve tanınırlığının artması durumunun V2K tarafından kabul görmüş olması. Önümüzdeki günler bu durumun yeni bir trend yaratıp yaratmayacağını gösterecek (ki bence mutlaka yaratacak- 2010 sonbahar modasına ben de bunu koyuyorum!)

Kadının modayla güçlenmesi projesi: ARGANDE

Posted by little drop of poison On

GAP Bölge Kalkınma İdaresi ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ortaklığı ve İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (Sida) finansmanıyla yürütülen "GAP Bölgesinde Kadının Güçlendirilmesinde Yenilikler Projesi", ARGANDE markasıyla 2008 yılında uygulamaya koyuldu. Adını Mezopotamya topraklarında hüküm sürmüş Kommagene Krallığı'nın tek tanrıçası "Argande"den alan marka, Güneydoğulu kadınlar tarafından üretildi ve MUDO'nun desteğiyle altı ilde 15 MUDO mağazasında alıcıların beğenisine sunuldu. Koleksiyonu hazırlayanlar arasında
Alex Akimoğlu, Hakan Yıldırım, Hatice Gökçe, Banu Bora, Rojin Aslı Polat, Mehtap Elaidi, Özgür Masur, Gamze Saraçoğlu, Aida Bihter Pekin, Rana Canok, Berna Canok, Simay Bülbül, Günseli Türkay, Zeynep Tosun gibi modacılar bulundu ve bu sayede Batman ve Mardin'de kurulan atölyeler yaklaşık 100 kadına istihdam olanağı sağladı. (Resimdeki tasarım Berna Canok Özay'dan).
Bu projenin bir benzerini hem İstanbul'da onlarca kişi çalıştıran hem de Anadolu'da profesyonel hayata katılmaya çalışan kadın girişimcileri destekleyen Kadın Girişimciler Derneği, DHL'den aldığı destekle "Kadından Kadına Projesi" başlığı altında 2007 yılında geliştirmişti. Projeyle birlikte Cemil İpekçi'nin tasarladığı el yapımı örtüleri işleyecek kadınların bu şekilde ekonomik yaşama katılmaları sağlandı ve bu çalışmadan Mardin'deki 55 kadın faydalandı.

"Artık First Date'e çıkmaya hazırım"

Posted by little drop of poison On

Geçtiğimiz hafta Ceylan'la Akmerkez'deki FashiOnAir pop-up mağazasının açılışı öncesi Etiler'de buluştuğumuzda heyecanlı ama bir yandan da oldukça duruma hakimdi. Ee kendi koleksiyonunu görücüye çıkarmak herkese nasip olmaz. Ceylan üçüncü (aslında kendisi 0-1-2 diye saydığı için ikinci diyor ama toplamda üç ediyor) koleksiyonu olan First Date'i, FashiOnAir'de 22 Nisan-5 Mayıs 2010 tarihleri arasında moda takipçilerinin beğenisine sunacak. Artık bu "ilk buluşması"yla moda dünyasıyla flörtleşmeye hazır olduğunu söyleyen Ceylan'la yaptığımız röportajdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz (bu arada koleksiyonun çekimlerini de kendisinin yaptığını özellikle belirtelim)

DB. Modaya atılmaya nasıl karar verdin?
CZ. Ben aslında Sabancı Üniversitesi'nde görsel iletişim tasarımı okudum, çok da severek okudum. Ama bir yandan da modaya ilgiliydim. Fotoğraf çekimi yapılırken arkadaşlarımı giydirip fashion photography yapıyordum; flash websitesini modayla ilgili yapıyordum. Okul bitti, artık bir reklam ajansına girip çalışmam gerekiyordu, ama kendi projelerimi yapamayacak duruma geldiğimde -tüp reklamı çekmek istemedim- bu işe giriştim. İlk başta moda fotoğrafçısı olmayı düşündüm, bunun da eğitimini yapmaya karar verdim; İstanbul Moda Akademisi'ni buldum. Londra'daki okullarla ortak okul filan, orada 1 senelik hızlandırılmış programa katıldım. 10 genç kızı İtalyan Ticaret Merkezi'nin Türkiyeyle ortaklaşa bir projesi için İtalya'ya gönderdiler; bunu zamanında Marc Jacobs'da yapmış diye öğrendik. Her gün kumaşçılara gittik seçtik, 10 tasarımcı olarak küçük bir koleksiyon hazırladık. Benimki de, ilk koleksiyonum olacaktı, bir sene bunalımdan sonra kendi içimden ilham alarak temamı kozadan çıkma ve kabuklarını kırma teması yaptım; bu temayla kokteyl elbiseleri tasarladım. Bundan sonra Building "Build your own fashion" konseptiyle Türk tasarımcıları tanıtmaya karar vermiş; oradaki moda sorumlusu arkadaşım Tuğba bana öneride bulundu; Koza Koleksiyonumu ve ikinci koleksiyonum olan Woodoo'yu sundum. Woodoo bebeklerini andıran vatkalar ve apoletler kullandım, böylece başıma gelebilecek nazara karşı korunmuş oldum. Bu da 19 Aralık-19 Mart'ta çıktı. 19 Mart-19 Temmuz arası ikinci koleksiyonumda kendime güvenim geldi, artık First Date'e çıkmaya, kendimi göstermeye hazırım dedim ve bu ismi verdim. Bir kızın First Date'te giymek isteyeceği, biraz 50ler, 60lardan esinlendiğim elbiseler ve etekler var. Feminen olsun istedim.

DB. Seni kimler takip ediyor?
CZ. Gençler. Maksimum 30 yaşa kadar, genç kızlar. Kendine güvenen, zarif, asıl ama muzur bir yanı olan, girdiği ortamda fark edilmek isteyen kişiler.
DB. Sen ayın zamanda Zelfist blogunun da yazarlarındansın. Biraz bunu anlatabilir misin?
CZ. Zelfist Zehra Elif Taş'ın moda blogu olarak başlattığı projesi. Elif benim İMA'da öğretmenimdi, moda pazarlamasıyla ilgili. Pazarlama alanında çalışmış daha önce, sonra moda pazarlamasıyla ilgili dersler vermeye başlıyor. Beni çağırdı, iki kişi devam etmeye başladık. Şu an 8 kişiyiz, birini daha alıyoruz. Herkesin alanı belli; ben daha çok trend ve şehirde neler oluyoru yazıyorum, davetiyeler geldikçe onlardan bahsediyorum. Şimdi yeni bir proje başlatıyoruz, "Bugün ne giysem" köşesi, hava durumuna göre İzmir, İstanbul, Ankara ne giyseyi koyacağız. Her sezon A4 download edilebilen cheat sheet veriyoruz; sezon modasını anlatıyoruz. Herşeyi yazmaya çalışıyoruz.
DB. İstanbul Fashion Week'e davet ettiler mi?
CZ. Evet. Geçen sene de Fashionable İstanbul'a davet ettiler. Dünyada bizden önce gidiyorlar; Türkiye'de Fashionable sayesinde tanındı. 5-6 blogger'dık orada. Çok önem verdiler. Bizi en önlerde oturttular, bütün modacılarla röportaj yapabildik. Daha önce İstanbul Fashion Week'te çok önem vermemişlerdi, Fashionable Istanbul sonrası Fashion Week'te koca bir bölüm yurtdışından gelen basına ayrılmıştı ve çoğu da blogger da. 25-30 kişi filandık. Hep beraber yemek yedik. Eskiden dergi editörleri en önde otururdu defilelerde, artık bloggerlar diyor; inşallah Türkiye'de de en öne geliriz. Dünyada Brian Boy, Jak&Jil hep en öndeler. Zelfist'te modayla ilgili merak edilen birşey olduğunda ilk akla gelen yer olmak istiyoruz.

DB. Senin gördüğün kadarıyla Türkiye'de modayla kimler ilgileniyor?
CZ. Zamanı olan herkes ilgileniyor. Çok büyük bir blogger kitlesi oluştu; onlar takip ettikçe başkalarını da takip ettiriyor. Cemiyet dünyası takip ediyor. Defilede modacıdan daha çok kim geldiği takip ediliyor maalesef. Son Fashion Week'te Genç tasarımcılar defilesi vardı Zeynep Tosun'un filan, yabancı basın oradaydı ama Türk basını Arzu Kaprol'e veya Hakan Yıldırım'a gösterdiği ilgiyi göstermiyor. Bu yüzden gazetede pek kimse okuyamıyor, tanımıyor genç tasarımcıları. Biz de Zelfist'te bundan bahsettik.
DB. Genç tasarımcılar ve köklü tasarımcılar diye bir ayrım var, bunu nasıl görüyorsun?
CZ. Genç dediğimiz de, hepimiz 30 yaşımıza geldik artık. Köklü tasarımcılar yanında ben kendimi hep genç hissedeceğim tabi ki, her koleksiyonda daha gelişiyor insan. Köklü modacılar Modacılar Derneği'nin üyeleri, genç tasarımcıların da çoğu üye. O kadar güzel yaklaşıyorlar ki, devamlı geliştirmeye çalışıyorlar. GAP projesi vardı ARGANDE diye; Güneydoğu Anadolu'daki gelişmekte olan yerlerdeki kadınların çalışma gücünü arttırıyor, işgücünden faydalanıyor. Bütün modacılar bir araya geldi; yöre kumaşları kullanılıyor, oradaki kadın çalışıyor. ARGANDE markası yaratıldı, Arzu Kaprol de yapıyor Zeynep Tosun da katılıyor. ARGANDE'ye Mudo'lar ücretsiz olarak destek veriyor, orada bedava yer veriyor. Ahu Yağtu projenin mankenliğini yapıyor. Yani bu projede iki dönem de bir arada yer alıyor, iletişim olarak yeniler ve eskiler diye bir ayrım yok.
DB. Türkiye içinde tanınırlık ve uluslararası tanınırlık meselesi hakkında ne düşünüyorsun? Türkiye'de tanınanlar yurtdışında tanınmıyabiliyor, yurtdışında tanınanları Türkler bilmiyor olabiliyor...
CZ. O markalarını nerede yarattıklarıyla ilgili biraz. Hangisi daha iyi bir yöntem bilmiyorum. Cemil İpekçi yaptığı işlerle daha çok PR yapsa yurtdışında daha çok tanınabilirdi. Neden Cengiz Abazoğlu Milano'da defile yapabiliyor, o imkanı arayıp yapabilmekle alakalı bence. Kendi seçimiyle alakalı olabilir. Hüseyin Çağlayan Londra'da okumuştu, imkanlarını orada buldu, orada yarattı. Serra Türker'in markası Türkiye'ye gelmeden New York'ta kurdu. Ben Türkiye'de okuduğum için bütün imkanlarım burada oldu.
DB. İleride yurtdışına açılmak ister miydin?
CZ. Keşke, çok güzel olurdu.
DB. Çok genel bir soru olacak ama Türk modacıların kullanmayı sevdiği tarzlar neler? Hangi akımlar ön plana çıkıyor?
CZ. Seri üretimli koleksiyonlar ne kadar satacağına bakıyor. Türk kadının tercihini göz önünde bulunduruyorlar. Fashionable Istanbul'da gördük ki herkes siyahı tercih ediyor; halbuki bütün dünyada uçuk maviler uçuk pembeler kullanılıyordu. Türkiye'de en çok satan firmalar Aksaray'da allı pullu giysiler satan dükkanlar. Modacılar o yüzden yan işler yapıyor. Firmalarla anlaşıp onların personel kıyafetlerini yapıp kendilerine kaynak sağlıyorlar.
DB. Türkiye'de defileler nasıl yapılıyor?
CZ. Defile çok para. Kötü organizasyon yaparsan çok kötü etkileyebiliyor, iyi bir organizasyon yaparsan çok iyi geri dönüşü de olabiliyor. Defile sosyal bir event; cemiyet olayı haline getirmen lazım, resmen bir show. İstanbul Fashion Week gibi toplu defileler yapılan etkinliklerde yer almak çok iyi o yüzden; kurulu bir düzene katılmış oluyorsun.
DB. İstanbul'un moda dünyasındaki konumu ne?
CZ. Milano, Londra, Paris gibi moda kapitallerinden olmadık, geriden geliyor olarak görülüyoruz. Biz nasıl Brezilya'daki moda haftasını tanımıyorsak onlar da bizi pek tanımıyor. Bütün ülkelerde moda haftaları oluyor, hepsi takip edilmiyor. Bizim Türk tasarımcılar yavaş yavaş yurtdışı defilelerinde yer almaya başladı. Hakan Yıldırım Londra'da çok tanınıyor. Celebrity'leri giydirmek çok önemli.
DB. Son dönemde çok sayıda yeni tasarımcın ortaya çıkmasının nedeni ne sence?
CZ. Artık daha kolay ortaya çıkabilmek. Olanak sağlayan modalar, mağazalar arttı. Styling'ciler genç tasarımcılardan kıyafet almaya başladı.

Galata'nın moda mekanları

Posted by little drop of poison On

İstanbul'da çok eski tarihlerden beri moda açısından önemli bir yer teşkil eden ama unutulmuş Galata, son birkaç yıldır yaşadığı yenilenme süreci sonunda bir kez daha İstanbul modasının kalbinin attığı yer haline geldi. Timeout'tan Seda Yılmaz'ın bu konuda Aralık 2009'da yazdığı haberden alıntı yaparak, Galata'da öne çıkan adresleri öğreniyoruz:
http://www.timeoutistanbul.com/s76904/alisveris/galatada_moda

"Bahar Korçan Butik
Bahar Korçan’ın butiği Galata’nın en son konuklarından. Moda aleminin rüştünü ispat etmiş tasarımcılarından biri olan Korçan, zevkli döşenmiş bir loftu andıran butiğinde aynı zevkin ürünü giysiler sergiliyor. Burada, sınırlı sayıda üretilen Bahar Korçan tasarımlarının yanı sıra aksesuarlar, battaniye ve tabak gibi dekorasyona yönelik parçalar da bulunuyor. Bu sezon, şifon ve triko, dantel, ipek ve kadife gibi farklı dokuların bir arada kullanıldığı elbiseler mutlaka görülmeli.
Laundromat
Laundromat, mimarlık formasyonlu iki moda tasarımcısı Öykü Thurston ve Yasemin Özeri’nin açtıkları, farklı konseptiyle kendine has duruşunu ortaya koyan bir butik. Daha önce Çukurcuma’daki Art.i.choke adlı butiğinde yaptığı keçeden tasarımlarıyla International Herald Tribune’ün moda kalemi Suzy Menkes’in bile ilgisine mazhar olan Öykü Thurston, burada da keçelere yer veriyor. Ortağı Yasemin Özeri ise, Galatamoda’da kendini kanıtlamış bir isim. Buranın en önemli özelliği, her odasında farklı bir tasarımcıyı keşfetme şansını sunuyor olması. Kudret Saka’nın erkek koleksiyonunu, Güneş Dericioğlu’nun deri çantalarını ve Elif Ergin’in başarılı kadın koleksiyonunu bir arada görmek için istikamet Laundromat.
Paristexas
Koca koca markalı giysileri cep yakmayan fiyatlara almayı kim istemez? Hepimiz istediğimiz için Paristexas’a bayılıyoruz. Buraya her gidişimizde bizi şaşırtmayı başaran parçalarla karşılaşıyoruz. Elinizi askıya attığınızda karşılaştığınız Lanvin elbisenin gayet makul bir fiyata satıldığını görünce sevinç çığlıkları atmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor. Marc Jacobs, Vera Wang, Diana Von Furstenberg, Alexander McQueen ve Jonathan Saunders burada bulacağınız markalardan sadece birkaçı. Butiğin en büyük sürprizlerinden bir tanesi de haftanın üç günü harika ayakkabı tasarımlarıyla kalpleri çalmış olan Ahmet Baytar’la karşılaşma fırsatı.
Second Chance
Model Ahu Yağtu’nun sahibi olduğu Second Chance, Küçük Bebek’ten Galata’ya taşındı. Yağtu’nun zevkini yansıtan ikinci el giysi ve aksesuarlara soracak olsak, onlar da kokoş Bebek’te olmaktansa eski ruhlu Galata’yı tercih ederlerdi. Second Chance’in ikinci elleri, ‘eski’ kategorisinde yer alamayacak kadar iyi durumdalar. Vintage gelinliklerden gece elbiselerine ve harikulade şapkalara kadar birçok zevke hitap eden parçalar mevcut. Türk tasarımcılara ait saç aksesuarlarının bulunduğu panoya da göz atmakta yarar var.
Aida Pekin
Bihter Ayda Pekin’in tasarladığı takılara ev sahipliği yapan dükkan, Maçka’dan Galata’ya transfer oldu. Buranın vitrini kadar duvardaki bakır tavşan da dikkat çekici. Pekin, kırmızı bir salıncağın üzerine oturttuğu bu tavşanı Bread&Butter fuarı için tasarlamış. Gümüş ağırlıklı koleksiyonlarındaki parçalarda, materyalin incecik kullanımı onlara mücevher görünütüsü veriyor. Broşlar, tarzlara farklı bir dokunuş katmak için harika seçim.
Adem&Havva
Adem&Havva’da etnik ve otantik çeşnisi bol giysi ve aksesuarlar satılıyor. Basma elbiseler, eşarplar ve çarıklar, butiğin ilk göze çarpan parçaları. Her biri Anadolu’dan getirilen kolye, küpe, bileklik ve yüzük gibi aksesuarları incelemek için bol vakte ihtiyacınız var. Hepsinde Anadolu’ya has bir detay ve renk söz konusu olduğu için beğenmemek elde değil.
Lastik Pabuç
Spor ayakkabıya karşı koyamıyorsanız Lastik Pabuç’a giderken iki kere düşünün çünkü burada aklınızı çelmek üzere sırada bekleyen birçok model var. Sahibi -daha önce Harvey Nichols’ın erkek satın alma departmanında çalışmış olan- Can Soylu, tam bir spor ayakkabı oburu olduğunu itiraf etmekten çekinmiyor. Sadece Lastik Pabuç’ta bulunan Alife ve Creative Recration markalı spor ayakkabılar, buranın kültleri.
Building
Kendilerini fikir mühendisi olarak tanımlayan üç arkadaşın hayata geçirdikleri Building projesi, deneyselliğiyle akılda yer eden bir mekân. Ön taraf kafe, arka taraf da tasarımcı kıyafetlerine ayrılan bir butik olunca moda düşkünlerinin bir an önce lokmalarını bitirmek isteyeceklerini tahmin edebiliyoruz. Multidisipliner Building’de mimari, moda, gastronomi ve endüstriyel tasarım bir arada
Sodapop
Genç Türk tasarımcıların neler yaptığını merak ediyorsanız Sodapop’un yolunu tutun. Burada ismini belki de hiç duymadığınız ama ürettiklerini beğenme ihtimalinizin yüksek olduğu birçok tasarımcıya rastlayabilirsiniz. Nefis grafik desenleriyle organik kıyafetleri daha da çok beğenmemize sebep olan Boa, eğlenceli pleksi aksesuarlarıyla Deniz Tekkül, pikselli görünümlü rengarenk kolyeleri ve broşlarıyla İlke Güzelsoy, parşömen çantalarıyla Kare Çanta ve nev-i şahsına münhasır etekleriyle 1001 İstanbul Sodapop’taki markalardan sadece birkaçı.
Simay Bülbül
Deri gibi zor bir malzemeye getirdiği farklı yorumla tanıyoruz Simay Bülbül’ü. Tasarımcının elinde deri detayları, trikoları ve penyeleri zenginleştirmekte kullanılıyor. Sadece deri parçalarda, bu hantal malzemeyi kumaş inceliğinde kullanması büyük maharet. Bülbül’ün showroom’unda günlük kullanıma uygun kıyafetler ağırlıkta."

"Her ne olursa olsun II. Mahmut’un kılık-kıyafet ıslahatı (İnkılab-ı libası) şeklî
bir yenilik hareketi olsa da, İmparatorluğun içerisinde bulunduğu, siyasi ve sosyal
dağılma evresi göz önüne alındığında bu yenilik hareketinin reformların tamamlayıcı
bir unsuru olarak ele alındığı mutlak bir gerçektir. Bunun için diyebiliriz ki; II.
Mahmut dönemi Osmanlı ıslahat hareketlerinde yeni askeri düzenlemenin ve
planlamanın ağırlık kazandığı dönemdir. Öyle ki, II. Mahmut devri, akabinde yeni
Türkiye tarihinin de temelini sosyal açıdan düzenleyen Tanzimat hareketi, şeklî
yeniliklerin özellikle İstanbul yöresinde kuvvetle kendini hissettirdiği yapılanma
sürecinin ba langıcını te kil eder."

Mehmet Lale, Süleyman Demirel Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2006


"This thesis examines women's changing fashions throughout the Armistice period to understand the transformation of Istanbul women before the foundation of the Turkish Republic exploring mainly articles published in popular women's periodicals. The hypothesis is that Turkish women in Istanbul experienced a relative liberty most explicity in their clothing due to the extraordinary conditions of the Armistice period that would later contribute to their emancipation movement after the foundation of the Republic."

by İkbal Elif Mahir, submitted to the Atatürk Institute for Modern Turkish History, Master of Arts, Boğaziçi University 2005

Product design process in Turkish ready to wear companies and fashion designer in this process, Esra Varol, Yüksek Lisans Tezi, 2004

Design and branding experiences in Turkish fashion industry, Bilkan Şen, Yüksek Lisans Tezi, 2003

Marka kimliği tasarımı ve yönetimi ve Türk moda endüstrisinde uygulamalı örnek çalışma, Göze Sencer, Yüksek Lisans Tezi, 2003

Transformation stages from CMT production to fashion and brand in Turkey,
Gürdal Bike Sevinçli, Yüksek Lisans Tezi, 2003


The Importance of fashion marketing and an example from fashion industry: Vakko, Berna Ersoy, Yüksek Lisans Tezi, 2002

Fashion as communication: A case study on social change in Turkey (tesettur fashion),
Gilman Senem Gençtürk Hızal, Yüksek Lisans Tezi, 2002

Using the costume collection at the Topkapı Palace Museum as a source for the contemporary fashion design, Seher Selin Tümöz, Yüksek Lisans Tezi, 2002

The Importance of creating a global brand image from the aspect of Turkish fashion sector to be superior in the international market, Şölen Kipöz, Dr. Mustafa Durmaz
Yer Bilgisi: Ege Üniversitesi · Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 1998


"Güzellik yarışmalarının Türk kadınlarının imajına ve moda bilincinin oluşmasına etkilerini belirlemek amacıyla yapılan bu çalışmada; Türkiye’de düzenlenen ilk güzellik yarışmasından günümüze kadar güzellik kraliçelerinin giydiği giysiler tasarım özellikleri açısından incelenerek Türk kadınının imajına ve moda bilincinin oluşmasına katkıları yorumlanmıştır."

Emine Koca, Fatma Koç, “Güzellik Yarışmalarının Türkiye’deki Moda Bilincinin Oluşumuna Etkileri”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, II/1, Ocak 2010 “Kültür Tarihimizde Yarış”

Arayalım