Birkaç yıldır İstanbul'un yanına yapıştırılmaya çalışılan "Moda merkezi" sıfatı şehir içinde modaya dair yeni düzenlemelerin ortaya çıkmasını da beraberinde getirdi. Bu düzenlemeler arasında son dönemde başlıca üç kentsel yenileme uygulaması dikkati çekiyor: Akaretler'in restorasyonu, Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi'nin yenilenerek dünya modasının başlıca markalarının tek sokakta toplanması ve Galata'da alternatif bir moda alanının yaratılarak Galata Moda diye bir festivale ev sahipliği yapması.
İstanbul'daki moda alanlarının belirlenmesine dair yenilenme hareketini iki yönlü bir süreç, ve modanın farklı iki yüzünün yansıması olarak düşünebiliriz. Bir yanda Nişantaşı-Teşvikiye-Akaretler hattının el yakan ve "acaba içeri girip bir şey devirir miyim, devirsem arabayı satmak gerekir mi?" hissi yaratan lüks mağazalarla dolu "kırmızı halı" caddeleri, diğer yandaysa modayı yakından takip edenler için kilit bir mekan haline gelen Galata'nın arka sokakları var. Bu açıdan İstanbul'daki iki merkezli düzen de aslında modanın asıl merkezi Paris'teki Rive Gauche-Rive Droite (Sol Yaka-Sağ Yaka) ayrımıyla benzerlik taşıyor. Paris'te Sağ Yaka, Louvre Sarayı, Opera ve Champs Elysees bölgesini tanımlar ve Paris aristokrasisinin izlerini yansıtır. Şatafatlı binalar, büyük ve lüks mağazalar bu bölgede sıralanır. Buna karşı Sol Yaka, özellikle 1960-70'lerde Paris bohem kültürünü ve sanatçıları barındırır; bu yakada da moda önemli bir yer teşkil eder ama daha çok tasarımcılara ait küçük butikler bulunur. Paris'teki sol yaka-sağ yaka ayrımı geçmişten beri süregelen çatışmaları anlamak açısından da kullanılır: sağ yaka daha muhafazakar ve eski değerlerine bağlıyken sol yaka nispeten daha devrimcidir, buna karşılık Fransızların burjuva bohem (bobo) diye adlandırdığı paralı-entellektüel ve bir yandan bohem takılmaya çalışan kitleyi de kendine çeker.
İstanbul'da da dediğim gibi benzer bir yönelmeye gidildiğinden bahsedebiliriz. Bir yanda Nişantaşı ve Akaretler hattından oluşan, özellikle sofistike ve büyük markaları bir araya getiren, "yüksek kültür"e dair bir moda anlayışı oluşturuluyor. Nişantaşı zaten geçmişten beri modacıların butikleri ve zengin Abdi İpekçi Caddesi'yle İstanbul'da moda dendiğinde ilk akla gelen merkezlerden biriydi. Akaretler'in restore edilmesi ve buranın lüks markalarla ilişkilendirilmesi sonrasında, Citys'in ve hemen yanına İstanbul Moda Akademisi'nin Nişantaşı'nın tam göbeğine konumlanması bölgenin moda açısından butiklerden öteye geçeceğini hissettirmişti zaten. Şişli Belediyesi'nin geçtiğimiz ay Abdi İpekçi Caddesi'ni yeniden düzenlemesi de bu hikayeye son noktayı koydu; cadde kırmızı halıyla kaplandı ve birkaç yıldır sayıları sürekli artan Louis Vuitton'dan Prada'ya en büyük markaların yan yana sıralandığı bir merkez haline geldi.
Buna karşılık belki Nişantaşı'ndan daha da geçmişe uzanan ve isminin Pera olduğu dönemde bir moda merkezi sayılan (ah şekerim şapkasız çıkmazdık) İstiklal Caddesi de bohem burjuva kültürüyle tekrar yenileniyor. İstiklal Caddesi önce Fransız Sokağı'yla bu bohem yenilenme havasını solumaya başlamıştı, daha sonra Fransız Sokağı'nın yerini Asmalı Mescit aldı (ve Fransız Sokağı unutulmaya yüz tuttu), Asmalı Mescit de kalabalık dolayısıyla Şişhane'ye kaymaya başladı ve bu sırada Galata'nın karanlık arka sokakları değer kazandı. Galata (ve İstiklal Caddesi'nin diğer ucundaki Cihangir de), hem özellikle "genç tasarımcı" diye isimlendirilen modacıların küçük butiklerine ve dünya markalarının bulunabileceği konsept butiklere, hem de Galata Moda'ya ev merkezliği yapıyor. Buradaki kesim, Nişantaşı'na göre daha yerel, daha küçük bütçeli, alternatif ve nispeten bağımsız modayı temsil ediyor; Paris'in sol yakasındaki gibi burjuva bohem kitlesini kendine çekiyor. Galata Moda'nın sokak şenliği havasında çadırlarda yapılması da bu bohemliği bir kez daha kuvvetlendiriyor.
İstanbul'daki moda merkezleri bu şekilde incelendiğinde aslında İstanbul Moda Haftası için İTÜ Taşkışla'nın seçilmesinin ne kadar kritik olduğu da anlaşılıyor; zira üniversite Nişantaşı'yla Galata arası tam orta noktada.
Bütün bunları düşününce insan tüm sürecin nasıl bir planlamadan geçtiğini merak ediyor, acaba Şişli Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi (ve Büyükşehir) yenilemeler sırasında ortaklaşa çalışıp bu konuda fikir alışverişi yapıyor mu? Yoksa bütün bu hareketliliğin altında rekabet mi yatıyor? Her ne olursa olsun görünüşe göre sonuç İstanbul'un moda merkezi haline gelme sürecini hızlandırıyor..
Resimler sırasıyla nileguide.com ve brandroom.blogspot.com'dan.
Sayfalar
Moda ve şehir: "Moda merkezi İstanbul"a doğru kent tasarımları
Posted by
little drop of poison
On
Categories:
İstanbul'un moda merkezleri
,
şöyleymiş böyleymiş